Kahta Objektif Haber

Emek ve Mücadeleyle Dolu Bir Yaşam Hikâyesi

Emek ve Mücadeleyle Dolu Bir Yaşam Hikâyesi
3.160
09 Ocak 2017 - 9:30

Kâhtalı Hemşerimiz Ramazan Aslan 11 yaşında kendinden ağır valizleri taşıyan bir bellboy olarak başladığı mesleki yaşamında, zirveye tırmanmış turizmcilerden biri. Turizm sektöründe güler yüzü, çalışkanlığı ve dürüstlüğü ile tanınan Aslan, Kâhta’dan başlayıp Antalya’ya uzanan, emek, dayanışma ve kararlılıkla yoğrulmuş yaşam hikâyesini anlattı.

4 Kasım 1967 yılında Adıyaman’ın Kâhta ilçesinde Abdullah-Zini Aslan çiftinin çocuğu olarak dünyaya gelen Ramazan Aslan, “O tarihte doğan bebekler şimdikiler gibi şanslı değildi, doğdukları tarih ve saatte nüfusa kayıtları yapılmıyordu. Dolayısıyla kimlikteki doğum tarihim bu. Belki birkaç ay erken veya geç yazılmış olabilir.” diyor.

İlk ve orta öğrenimini Kâhta’da tamamlayan Ramazan Aslan, henüz ilkokuldayken, 11 yaşında turizme başlamış. Kâhta’da bulunan Merhaba adlı otelde çalışmaya başlayan Aslan, liseye başlayıncaya kadar sabahtan öğlene kadar okula gider, öğleden sonra da otelde çalışır.

“Okula 5 Kilometre Yürüyerek Giderdik”

Ramazan Aslan’a ailesini soruyoruz öncelikle, başlıyor anlatmaya…

Biz 14 kardeşiz. Babam iki evliydi ve çiftçilikle uğraşan bir aileydik. İlkokul üçüncü sınıfa kadar yaşadığımız yere 5 kilometre mesafedeki bir okula yürüyerek gidip geldim. O tarihlerde kar-kış yoğun. İnsan boyu kar olurdu. Artık iklimler de değişti. O dönemlerdeki iklim çok daha sertti. O dönemde çocuğunu okutabilen insanlar çok değerliydi. Bu nedenle babamın çok değerli bir insan olduğunu düşünüyorum. Biz de o mesafeyi hiç dert etmeden yıllarca yürüyerek gidip geldik. Bizim ailede lise mecburi idi. Liseyi bitiremeyen kardeşlerim de oldu ama babamın nasihati ‘En az liseye kadar okuyacaksınız, sonrası size kalmış.’ şeklindeydi.

Nasıl başladınız otelde çalışmaya, ne iş yapardınız?

İlkokul beşinci sınıftayken 11 yaşında başladım otelde çalışmaya. Çalışmam gerekiyordu ve çalışabileceğim tek alan yeni açılacak olan Merhaba Otel’i idi. Bu otel, o tarihlerde güneydoğuda turizm işletme belgesi olan belki de birkaç tesisten biriydi.

Tesisin sahibi akrabamızdı. Ondan iş istedim. O da ‘Tesisin müdürüyle görüş. Ben bu işlere karışmıyorum.’ dedi. Tesisin müdürü de Sayın Vassaf Salih Çene. Salih Bey İngiltere’de otelcilik alanında eğitim aldıktan sonra Türkiye’ye dönmüştü. Bu tesisi açıp birkaç ay başında durduktan sonra ayrılacaktı. Salih Bey’den iş istedim. Şu anda da en büyük korkum bu: Bir gün 11 yaşında bir çocuk gelip benden iş isterse ne yaparım?

“Kendi Restoranını Açıyor”

Otelde hep bellboy olarak mı çalıştınız?

“Hayır, sonraki zamanlarda diğer departmanlarda da çalıştım. Lise son sınıftayken de otelin restoranının işletmesini aldım. Orayı çalıştırdım. Otelin sahibi Alanya’ya tatile gidiyor ve orada Salih Çene ile karşılaşıyor. Salih Bey beni soruyor. Otel sahibi de ‘Ramazan otele bakıyor’ diyor. O zamanlar otelin her şeyiydim çünkü.”

Aslan, yıllar sonra Salih Çene’nin davetiyle Alanya’nın yolunu tutuyor. Otogar’da iner inmez karşısına ‘Pehlivan’ adlı bir otel çıkan Aslan, fiyat yüksek geldiği için burada konaklayamıyor ve hemen onun karşısında Oral Otel adında bir otelde konaklıyor.

Aslan, o günleri şöyle anlatıyor: Bütçem anca yettiği için Oral Otel’de kaldım ilk başta. Daha sonra Allah nasip etti, param yetmediği için kalamadığım o oteli 15 yıl boyunca kiralayıp işlettim. Hırs yaptığım için almadım, denk geldi. Hedefim kendi işimi kurmaktı.

Ben geldiğim yıllarda Alanya’daki tesis sayısı iki elin parmağını geçmiyordu. Şimdi 150-200 bin yatakları konuşuyoruz.

“Otelciliğin Diğer Ayaklarını Öğrenmek İstedim, 93 Liralık Maaşa Razı Oldum”

Siz Alanya’da ilk Salih Çene ile çalışmaya başladınız, hangi oteldi bu?

Salih Çene Club İncekum’un müdürüydü. Ben de orada çalışmaya başladım. Daha sonra o tesisten ayrılıp askere gittim ve döndüğümde yine şef olarak aynı kadroda çalışmamı istediler. Askerden önce, mutfakta da çalıştım, bulaşık da yıkadım, yemek de yaptım, komilik ve garsonluk da yaptım. Ama ben serviste kendimi yeterli gördüğüm için işin muhasebe ve diğer ayaklarını da öğrenmek istiyordum.

O zamanlar benim 160 lira maaşım vardı. Serviste çalışan bir personelin bunun 3-4 katı bahşişi olurdu. Hatta bazen maaş almayı unuturduk, muhasebe bize, ‘Gelin artık şu maaşınızı alın’ derdi. Dolayısıyla ben toplamda 800 liraya gelen gelir yerine, 93 liralık muhasebe maaşını tercih ederek o departmana geçtim. Bazı insanlar bana o zaman ‘Deli misin ne yapıyorsun?’ dediler ama hedeflerim vardı. O gün öğrendiğim işi bugün parayla satın almam mümkün değil.

Başka hangi departmanlara geçtiniz?

Muhasebe işini çözdükten sonra resepsiyona geçtim. Ben üniversite okuma şansı bulamadım. Buna rağmen 3 ay gibi kısa bir sürede resepsiyon şefliği görevini aldım. O zaman ön büro falan yok. Katlar, çamaşırhane… Hepsi resepsiyon şefine bağlıydı.

O sorumluluğu ise bana tesisin sahibi verdi. Tesis sezon ortasında 2-3 tane resepsiyon şefi değiştirmiş. Tesisin sahibi, ‘Ramazan’ı resepsiyonda gördüm, hayırdır?’ diye sorunca, ‘Ramazan resepsiyonda çalışıyor’ yanıtını alıyor. Bunun üzerine, ‘O zaman niye şef arıyorsunuz, kabul ederse şefliği Ramazan’a ver, tüm sorumluluk bana ait.’ diyor. Bunun üzerine bana ‘Bu işi yapabilir misin/yapmak ister misin?’ diye sordular. Ben de ‘yaparım’ dedim ve göreve başladım.”

Peki zorlanmadınız mı bu işte?

Resepsiyonda çalışan arkadaşlarla bir toplantı yaptık. Dedim ‘Arkadaşlar çalışma düzenimiz bundan sonra böyle’. Daha sonra katta çalışanları çağırdım ve onlara da anlattım yeni düzeni. Katta çalışanlardan Emine Demirel isimli arkadaşımız bana açık yüreklilikle, ‘Ramazan Bey çok heveslenmeyin. Biz çok şefler gördük geçirdik. Hiçbirinin ömrü bir ay olmadı.’ dedi.

O tarihte ben 21 yaşındayım. Dedim ki, ‘Emine hanım, size çok teşekkür ediyorum. Arkadaşlar siz de dürüst olun ve düşüncelerinizi açık yüreklilikle paylaşın. Kimin ömrü ne kadar olur, bunu zamana bırakalım ama artık bu şartlarda çalışacağız.’ dedim. O tesiste tam 3 yıl resepsiyon şefi olarak çalıştım. Tesisin işletme süresi dolunca 24 yaşındayken başka bir tesise genel müdür olarak gittim ve bana ‘Burada bir ay ömrün olmaz’ diyen Emine Hanım’ı da yanımda housekeeper olarak götürdüm.

“Askerliğini Topçu Çavuşu Olarak Yapıyor”

Ben askerde ileri gözetleme eğitimi aldım ve topçu çavuşuydum. İzin kullanmadan askerliğimi bitirdim ve döndüm. Yıl 1988… Döndükten sonra da, normalde sezonluk olarak çalışılan Alanya’da, bana kadro verip daimi personel olarak işe aldılar.

“Bölgenin En Genç Genel Müdürü Oluyor”

Turizmin Türkiye’de yavaş yavaş büyümeye başladığı yıllar ve Ramazan Aslan Türkiye’ye yeni giren MP Gruba ait Maritim Hotel’de genel müdür olarak göreve başlıyor.

Nasıl genel müdür oldunuz böyle bir otele daha o yaşta?

Tesiste Kurt Graft diye bir Alman vardı. Beni İncekum’dan tanırdı. Onun teklifi ile gittim. Muhtemelen o dönem bölgedeki en genç genel müdürdüm. Düşünün, bir kominin beyaz gömlek giyip garson olabilmesi için en az 5-6 yıl gerekiyordu. 2 yıl bardak yıkadıktan sonra salona çıkabiliyordun. Masa servisini bilmeyenin garson olma şansı yoktu.

“Eşi Fadime Hanım’la Tanışıyor”

9 Ocak 1993 tarihinde evlendim. Eşimle o zamanlar genel müdürlük yaptığım Maritim’de tanıştım. Eşim Bolu Turizm Okulu’ndan mezun, İncekum’da staj yapmış meslektaşım. Benim daha önce çalıştığım tesiste bir sene stajyerlik yapmış. 1985’te tesise ziyarete geldi. Geldiğinde bir karşılaşmıştık sadece, herhangi bir tanışıklığımız olmadı.

Daha sonra Maritim’de yollarımız kesişti. O ara ben bir süreliğine Avusturya’ya dil eğitimine gitmiştim. Şubat’ta dönüş yaptım, martta da eşim orada işbaşı yaptı ve orada tanıştık. Ben Maritim’de çalışırken Justiniano Club’ın açılışı oldu. Almanya merkez benim oraya genel müdür olarak gitmemi istedi. Önce kabul etmek istemedim. Çünkü daha yeni genel müdür olmuşsunuz, çok fazla deneyiminiz yok, bir sistem kuruyorsunuz. Gitmek istemedim ama ‘ya gideceksin ya gideceksin’ durumuna geldi iş. Gitmeseydim, ‘Oteli açtı başarısız oldu’ diyeceklerdi. Büyük bir risk alarak gittim ama Allah’a şükür alnımızın akıyla işin üstesinden geldik.

Orada çalışmaya başladıktan 4-5 ay sonra da eşime evlilik teklif ettim. Evlendiğimiz yıl Buse adını verdiğimiz ilk evladımız dünyaya geldi. Daha sonra 1997’de Beste adında ikinci kızımız dünyaya geldi. Biz hep iki çocuğa bakabileceğimizi düşünürdük. Daha sonra bir çocuğa daha bakabileceğimize karar verdik ve 2003’te erkek evladımız Baran dünyaya geldi. 2007 yılında da dördüncü çocuğumuz Buket aramıza katıldı.

“Otellere Çocuklarımın İsmini Verdim”

Çocukların hepsinin ismi B ile başlıyor ve bu eski logomuzda gizliydi. Dahası, otellerden her biri bir çocuğumuzun adınaydı. Daha sonra Lara’daki otele başlayınca otellerden birini satmak durumunda kaldık. Baktık duygusallıkla ticaret bir arada olmuyor. Bir yandan da kurumsallaşmak adına otellerimizin isimlerini ve logomuzu tamamen değiştirdik, yolumuza devam ediyoruz.”

“İlk Otelini Kiralıyor”

İkinci yıl, yani 1995’te bir ortakla kendi adıma bir işletme kiraladım. Yalı Otel isimli 50 odalı o otelde çok güzel iş yaptık. Evim arabam yoktu, kiradaydım. Ev kiralarken çok büyük zorluklarla kiralamıştım. Dışarıdan birisiniz, ev sahibi ‘kirayı öder mi ödemez mi’ diye düşünüyor doğal olarak.

“Ve ASKA Kuruluyor”

1995’te bu otelden kazandığım parayla evimi arabamı aldım. Ortağım da ben de iyi para kazandık. Ancak o yıl ben oteli yanlış ortak seçimi diyebileceğim bir sebeple bırakmak durumunda kaldım. Sonrasında başka bir otele genel müdür oldum. 5 yıl orada çalıştım. Ben orada genel müdür olarak çalışırken, 1999 yılında da Aska’yı kurduk.’’

“İlk Oteli Dayısından Aldığı Ev Parasıyla Kiralıyor”

Cebinde doğru düzgün para olmadan bu tesisleri nasıl kiraladığını sorduğumuz Aslan, sorumuzu şu şekilde yanıtlıyor:

İlk tesis olan Yalı Otel’i kiralarken, Almanya’da bulunan dayım Abdullah Çelik’ten destek aldım. Ondan önce Avusturya’da dil eğitimine giderken Dortmund’da dayımı da ziyaret etmiştim. Bana, ‘Yeğen bir şeye ihtiyacın olursa çekinme’ diye bir teklifte bulunmuştu. Ben de eşimle evlendikten sonra, ‘Dayım bana böyle bir teklifte bulundu, deneyelim bakalım bir şey çıkacak mı. Ev alacağız diyelim, bakalım ne diyecek?’ dedim. Dayıma bir ev beğendiğimizi, 15 bin mark paraya ihtiyacımız olduğunu söyledim. Dayım ‘Kapat ben seni arayacağım’ dedi. Aradan bir saat geçtikten sonra hesap numaramı istedi. 15 bin markı o gün Alanya İş Bankası’na yolladı. 15 bin mark parayı alınca, o fiyata bizim oturacağımız bir ev bulamadık. Dayımı arayıp ev bulamadığımızı ve parayı kendisine iade etmek istediğimi söyledim. Dayım da ‘Para kalsın, Türkiye’ye gelince alırım.’ dedi. İşte tam o dönemde ilk otelim olacak Yalı Otel’in kiralanması gündeme geldi. Ben de dayımı aradım, ‘Dayı eğer paraya ihtiyacın yoksa sana daha sonra versem olur mu?’ dedim, ‘Olur’ dedi. Bu şekilde bir işe girmiş olduk ve bir miktar para kazandık.

“Baran Otel Bana Hediyeydi”

O yıl 3 otelle devam ettik, 2004 yılında ise ilk otelimizi satın aldık. Aslında Baran Otel adını verdiğimiz bu oteli satın almak için 6-7 sene evvel mülk sahibiyle masaya oturmuştuk. Oldukça ilginç bir hikâyeydi. Elinde parası olup yatırım yapmak isteyen 20 kişiyi toplayıp her birinden 50’şer bin dolar alarak 3 yıl içerisinde tesisi kademeli olarak satın almak için bir sözleşme yapmıştık. Ancak daha işin ikinci-üçüncü hamlesindeyken olmayacağını fark ettim ve bu işten vazgeçtim.

Allah nasip etti, ondan 5-6 sene sonra gidip yalnız başıma kademeli kiralama yöntemiyle oteli satın aldım. Otelin yüzde 89 hissesi İsviçre’de yaşayan Fizik Profesörü Mehmet Erbudak’ın, yüzde 11’lik hissesi ise Okan Bilgütay’ındı. Okan Bey’in hissesini hemen, Mehmet Bey’in hissesini ise peyderpey satın aldık. Mehmet Bey avukata talimat verdi ve ‘Bütün hisseleri devret. Benim paramı yiyecekse Ramazan yesin.’ dedi. 2-3 yıl sonra devredeceği hisseleri de bana o gün devretti. Bunlar parayla pulla alakalı şeyler değil, çok farklı şeyler. Ben o gün her ne kadar o tesise para ödediysem de, o tesis benim için hediyeydi. Çünkü insanlar paralarını almadan bana tapularını verdiler.

Baran Otel’den sonra ise Club N’i Riva Group’tan Sayın Talha Görgülü’den satın aldım. O otelin de mazisi çok büyüktür. Çünkü Talha Bey’in de bana çok büyük bir jesti oldu. Aynı yıl Talha Bey’den Riva Costa adındaki kiralık tesisini de devraldık.

“Almanya’da Otel Alıyor”

Baran Otel’i sattım, o parayı da inşaatta kullandık. Peşinden de Buket Otel’i satıp Almanya’da bir otel aldık. Oteli Berlin Belediyesi’ne işletmeye verdik.

“Anne ve Babasına olan En Derin Sevgi ve Saygısıyla”

“Zini ve Abdullah Aslan Anaokulu’nu memleketi olan Adıyaman Kahta’da yaptırarak eğitime destek oldu. Adıyaman Türkiye’de turizme ilk başladığı iller arasındadır.  Nemrut’un Adıyaman da olması dünyayla olan köprünün kurulmasına neden oldu.”

“Turizmi Bilinçli Seçmedim Ama…”

Peki Ramazan Aslan bir kez daha dünyaya gelse yine turizmci olur muydu? Aslan, şunları söylüyor: İnsan sevdiği işi yapmalı. Sevmediğiniz bir işte başarı yakalama şansınız yok. Turizm benim bilinçli olarak seçtiğim bir sektör değil, ama bu sektörü çok seviyorum. Bu sektörde enternasyonel çalışıyorsunuz, dünyayla entegresiniz. Eğer ufak dokunuşlar yapabilirseniz, kendinizi geliştirebilirseniz, çevreye ayak uydurabilirseniz yol alabiliyorsunuz. ‘Çevreden bana ne’ derseniz, turizmde geride kalır, ilerleyemezsiniz.

Kaynak / Röportaj: www.turizmguncel.com

POPÜLER FOTO GALERİLER
POPÜLER VIDEO GALERİLER

KAHTAOBJEKTİF.COM | Tüm Hakları Saklıdır © 2016 - 2023